
EF'AL-İ MÜKELLEFİN

Hüküm, sözlükte karar, idare, ilim, hükmet ve anlayış anlamındadır. Fıkhî bir terim
olarak ise Şarî’in (hüküm koyucunun) mükelleften bir fiili yapmasını (emir) veya
terk etmesini istemesi (yasak) ya da onu yapıp yapmama arasında serbest (tahyir)
bırakmasıdır. Genel olarak emirler farz; yasaklar haram; serbestlik de mübah kavramı
ile ifade edilir. Mükelleflerin fillerine ait hükümlere de ef’al-i mükellefin denir.
Hükümlerin kaynağı Şari’dir. Şari’ ile kastedilen ise Allah ve Hz. Peygamber’dir.
Farz: Şari’in yapılmasını kesin ve bağlayıcı bir şekilde istediği fiildir. Bir fiilin farz
niteliği taşıması için Kura’n ve sünnette (Mütevatir veya meşhur sünnet ile) kesin ve
açık bir şekilde ifade edilmiş olması gerekir. Örneğin Namaz, oruç, hac ve zekât gibi
ibadetleri yapmak farzdır.
Farzlar kesin olarak yerine getirilmelidir. Terk eden cezayı hak etmiştir. İnkâr
edenin de küfrüne (dinden çıktığına) hükmedilir.
Farzlar yapılış vaktine göre ikiye ayrılır:
Belli Bir Vakitte Yapılması
Şart Olmayan Farzlar.
(Mutlak Farz). Zekât vermek
gibi. Zira zekât, yılın herhangi
bir zamanında verilebilir.
Belli Bir Vakitte Yapılması
Şart Olan Farzlar. (Mukayyet
Farz). Beş vakit namaz,
hac ve Ramazan orucu gibi.
Bu ibadetler eğer vaktinde
eda edilememişse kaza edilmesi
gerekir.
Farzlar mükelleflerin
yapması bakımından da ikiye
ayrılır:
Farz-ı ayn: Her mükellefin tek tek yapması zorunlu olan yükümlülüklerdir. Namaz
kılmak, ramazan orucunu tutmak gibi.
Farz-ı kifaye: Ayrı ayrı
her bir kişinin değil de toplumun
yerine getirmesi gerekli
olan yükümlülüklerdir. Allah
yolunda cihad etmek, cenaze
namazı kılmak, selama karşılık
vermek, şahitlik yapmak,
ihtiyaç duyulan sanatları ve
meslekleri öğrenmek gibi.
Örneğin cenaze namazını
kılmak farzdır. Eğer
namazı belli sayıda kişiler
kılmışsa kılamayan diğer kişilerden bu yükümlülük kalkmış olur. Ancak bir cenaze
namazını hiç kimse kılmamışsa tüm toplum bu farzı yerine getirmemekten dolayı
sorumlu hale gelir.
Hanefi mezhebinde “vacip” kavramı
Vacip: Farz kadar kesin olmasa da yapılması emredilen fiildir. Fıtır sadakası vermek,
kurban kesmek, vitir ve bayram namazlarını kılmak, namazda her rekâtta Fatiha
süresini okumak gibi.
Vacip kavramının bu tanımı sadece Hanefi mezhebine aittir. Diğer mezhepler
vacip kelimesi ile doğrudan farz olan fiilleri kastederler.
Hanefiler ise kesin olmayan bir delille emredilen fiilleri, kesin delillerle emredilenlerden
ayırmak amacı ile bu kavramı kullanmışlardır. Onlara göre vacip, farz ve
sünnet arasında bir yerdedir.
Hanefilere göre vacib’in hükmü
Vacib’in hükmü farzın hükmünden farklıdır. Yapılması kesin olarak gereklidir.
Vecibi terk eden farzı yapmayandan daha az bir cezayı hak eder. Ancak inkâr eden
küfürle itham edilmez.
Örneğin namazlarda Kur’an’dan bir bölüm okumak farzdır. Hiç Kur’an okunmaması
o namazı geçersiz kılar. Zira ayette “O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni
okuyun” (Müzemmil suresi, 20.ayet) ayeti kesin bir delildir ve namazda Kur’an okunmasını
emretmektedir. Hanefilere göre namazda Fatiha okunması ise vaciptir. Her
ne kadar “Fatiha suresini okumayanın namazı geçerli olmaz” (Buhari, Ezan, 95) şeklinde
bir hadis varsa da Hanefilere göre bu rivayet hem haber-i vahit’tir hem de
anlam bakımından kesin değildir. Zira bu hadis, “Fatiha okunmazsa namaz geçerli
olmaz” anlamına gelebildiği gibi “Fatiha okunmazsa namaz mükemmel olmaz” şeklinde
de anlaşılabilir.
Sonuç olarak eğer bir fiil hem sübut yönünden (ayet ile veya mütevatir ve
meşhur hadis ile sabit olmuşsa) hem de delalet yönünden (kastettiği anlam bakımından)
kesin ise farzdır.
Ancak sübutu kesin, delaleti kesin değilse veya sübutu kesin değil (örneğin
ahad haber ile sabit olmuşsa), delaleti kesin ise bu emrin hükmü vaciptir.
Bir başka örnek de kurban kesmek ile ilgili olarak verilebilir. Kurban kesmek
Hanefîlere göre vaciptir. Hanefilere göre “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser
suresi, 2.ayet) ayeti sübuti yönden kesin olmakla birlikte delalet yönünden zan
nidir. Çünkü kurban kesme emri sadece Hz. Peygamber’e mi emredilmiş yoksa bütün
ümmete mi emredilmiş olduğu hususunda kesinlik yoktur.
Sünnet: Hz. Peygamber’in farzlar ve vacipler dışında, yaptığı ve yapılmasını da
tavsiye ettiği fiillerdir.
Sünnet iki kısma ayrılır:
1.Sünnet-i Müekkede (Kuvvetli Sünnet): Peygamberimizin genellikle yaptığı
ve bazen de terk ettiği sünnettir. Ezan okunması, kamet getirilmesi, günlük namazların
cemaatle kılınması, farz namazlarından önce kılınan namazlar, abdest alırken
ağzın ve burnun su ile çalkalanması gibi fiiller bu kapsama dahildir.
Bu sünneti yapmanın hükmü: Kişi yaptığında sevap kazanır, yapmadığında da
günah işlemiş olmaz. Ancak kınanır.
2.Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Hz. Peygamber’in bazen yaptığı bazen de terk ettiği
sünnettir. İkindi ve yatsı namazlarında farzdan önce kılınan namazlar, Ramazan
ayı dışında tutulan oruçlar bu tür sünnetlerdendir.
Bu sünnetin hükmü: Kişi yaptığında sevap kazanır, yapmadığında ise günah
işlemiş olmaz ve kınanmaz.
Hanefi Mezhebine göre sünnetin çeşitleri
Hanefî mezhebi sünnet’i üçe ayırır:
1. Mütevatir sünnet/haber: Hz. Peygamberden sahabe ve sonraki devirlerde
yalan üzere birleşmesi imkânsız olan topluluklar tarafından nakledilen sünnet/haberdir.
2. Meşhur sünnet/haber: Sahabe döneminde mütevatir derecesinde olmayan
ancak sonraki dönemde mütevatir derecesinde nakledilen sünnet/haberdir.
3. Ahad sünnet/haber (Haber-i vahit): Hiçbir dönemde mütevatir derecesine
ulaşmayan sünnet/haberdir.
Hanefi mezhebinde mütevatir ve meşhur sünnet, sübut yönünden kat’i (kesin)
kabul edilmiş; ahad sünnet ise sübut bakımından zanni (kesin olmayan) kabul
edilmiştir.
Müstehab: Kişinin yaptığında sevap kazanacağı yapmadığında ise günah işlemiş
olmayacağı iyi ve güzel fiillerdir. İhtiyaç sahiplerine sadaka vermek, engelli
birine yardım etmek bu tür fiillerdendir.
Hanefi mezhebi dışındaki mezheplerde sünnet ve müstehab kavramları
Hanefi mezhebi dışındaki mezhepler sünnet ve müstehab kavramları yerine
mendub terimini kullanmışlardır. Buna göre mendup, Şari’in yapılmasını bağlayıcı
olmaksızın istediği ve yapılmaması halinde de kötülemediği fiildir.
Mübah: Şari’in mükkellefi yapıp yapmamakta özgür bıraktığı fiillerdir. Yemek,
içmek, uyumak gibi fiiller mübah fiillerdendir.
Hükmü: Yapılmasında da yapılmamasında da sevap ve günah yoktur. Bu tür
fiiller için ise caiz veya helal kavramları kullanılır.
Haram: Şari’in yapılmasını kesin ve bağlayıcı olarak yasakladığı fiildir. Farzlarda
olduğu gibi bir fiilin haram olması için ya Kur’an ya da mütevatir veya meşhur bir
hadis ile açık ve kesin bir şekilde yasaklanmış olması gerekir. Hırsızlık yapmak, zina
yapmak, adam öldürmek, kumar oynamak gibi fiiller haram olan fiillerdir.
Hükmü: Bu fiili işleyen kişi günah işlemiş olur ve cezayı hak eder. Haram bir fiili
yapmayan kişi sevap kazanır. Haramı inkar eden kişi dinden çıkmış olur.
Mekruh: Yapılması dinen hoş karşılanmayan, kesin ve açık delillerle yasaklanmayan
fiillerdir. İki kısımdır:
1.Tahrimen mekruh: Kesin olmayan delillerle yapılmaması istenen fiillerdir. Bu
fiil zanni bir delille yasaklanmıştır. İki kişi arasındaki pazarlığı bozarak mala talip
olmak, kerahet vakti olarak
bilinen vakitlerde namaz
kılmak, vacibi terk etmek
tahrimen mekruh olan fiillerdir.
Hükmü: Tahrimen
mekruh kabul edilen bir fiili
yapan kişi günah işlemiş
sayılır. Ayrıca kınamayı hak
eder.
2.Tenzihen mekruh:
Yapılmaması yapılmasından
daha iyi olan, yapıl-
ması dinen hoş görülmeyen fiillerdir. İkindi namazından sonra nafile namaz kılmak,
çirkin kokuya sebep olan yiyecekleri yiyerek cemaatle namaza gelmek gibi.
Hükmü: Bu fiili işleyen kişi günah işlemiş olmaz ve kınanmaz.
Müfsit: Bir ibadeti bozan, bir anlaşmayı tamamen veya kısmî olarak geçersiz
kılan fiillerdir.
Bir fiilin geçerli olup olmaması ile ilgili olarak şu üç kavram bilinmelidir:
1.Sahih: Bir fiilin rükün (temel unsurları) ve şartları tam olarak yerine getirilmişse
bu fiil sahih’tir.
2.Batıl: Eğer fiilin Şari’in emrine aykırı ise veya bir bir fiilin rükünlerinden (temel
unsurlarından) birisi eksik ise fiil batıl (tamamen geçersiz) olur. Örneğin namazın
rükû, secde gibi rükünlerinden birisi terk edilirse namaz batıl olur. Aynı şekilde aralarında
evlenme yasağı olan iki kişi evlense bu evlilik geçersizdir.
3. Fasit: Bir fiilin rükünleri tam olmakla birlikte o fiilin geçerli olması için gerekli
olan şartlarda bir eksiklik varsa o fiil fasittir. Örneğin kusurlu bir mal satımında satış,
o kusurun giderilmesi halinde geçerli olur. Aksi takdirde satış geçersizdir. Aynı şekilde
nikâhın şartlarından olan şahit olmaz ise nikâh fasittir.
Azimet ve ruhsat
Dini hükümlerin herkes için geçerli olup olmadığı azimet ve ruhsat kavramları
ile ifade edilmiştir.
Azimet: Mükelleflerin hepsi için bütün durumlarda bağlayıcı olan hükümlerdir.
Bir başka ifade ile bir hüküm herkes için geçerli ise buna azimet denir. Bu hükümler
dinin temeli olarak kabul edilen hükümlerdir. Namaz kılmak, zekât vermek,
hacca gitmek; içki içmemek, zina yapmamak, adam öldürmemek gibi.
Ruhsat: İnsanların özürlerinden dolayı geçici olarak konulmuş hükümlerdir.
Yolcu ve hasta olanların ramazan ayında oruç tutmaması bir ruhsattır. Ölüm tehlikesi
olan bir kimse, haram olmasına rağmen, ölmüş bir hayvanın etinden veya domuz
etinden ölmeyecek kadar yemesi onun için verilmiş bir ruhsattır.